+90 (212) 287 92 14

Yalnızca Fikirler Yasa Kapsamında Korunur Mu?

Yalnızca Fikirler Yasa Kapsamında Korunur Mu?

Uygulamada çok karıştırılan konulardan biri, fikirlerin tek başına Kanun korumasından yararlanıp yararlanamayacağıdır. Sahibi tarafından hususiyetle, bir metaryel üzerinde vücuda getirilmedikçe yalnızca fikirler, fikir olmalarından ötürü koruma görmemektedir.

5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 1/B maddesi uyarınca bir fikir ve sanat ürününün bu Kanun kapsamında eser sayılabilmesi için iki unsura sahip olması gerektiğini söyleyebiliriz. Bunlardan ilki üretilen materyalin ‘’sahibinin hususiyetini taşıması’’ ikincisi ise ‘’kanunun saydığı eser gruplarından birine’’ girmesidir. İlk olarak, “kanunun saydığı eser gruplardan birine girme unsuru” nu ele aldığımızda; Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında fikir ve sanat eserleri çeşitlerinin de ayrıca sayılmış olduğunu, bunların öncelikle dört başlık altında toplandığını belirtmek gerekir.

Bu dört başlık; ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri ve sinema eserleridir. Bu başlıklardan birine dahil olabilecek fikir ve sanat ürünlerinin Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hükümleri kapsamında eser olarak kabul edilip koruma altına alınabilmesi için :

  1. Sahibinin hususiyetini taşıması
  2. Şekillenmiş olması (dışarıdan algılanabilir bir yapı kazanması)
  3. Fikri bir çabanın sonucunda ortaya çıkması gerekmektedir.
    Eserin, sahibine özgü, bağımsız bir çalışmanın ürünü olması sahibinin hususiyetini
    taşıdığı anlamına gelmektedir.

Eserin, sahibine özgü, bağımsız bir çalışmanın ürünü olması sahibinin hususiyetini taşıdığı anlamına gelmektedir.

Bu bahsedilen unsurları taşıyan bir fikir sanat ürünü, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hükümleri kapsamında eser sayılacak ve Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hükümleri çerçevesinde korunacaktır. Bu kapsamda hususiyet kavramını ele almak gerekiyor:

Hususiyet kavramının değerlendirilmesiyle ilgili görüş ayrılıkları mevcutsa da, ‘’Herkes tarafından meydana getirilememe, başka eserlere nispeten bağımsız olma, daha önceki eserlerden faydalanılsa bile, var olandan başka bir eser meydana getirme, eserin sahibinin kendi yaratıcı ruhunun mahsülü olması’’ gibi ifadeler hususiyet kavramını, dolayısıyla eserin olmazsa olmaz unsurlarından hususiyeti açıklar.

Bir fikir ve sanat eserlerinin hususiyet şartını taşıyıp taşımaması, eser sahibinin kişiliğiyle, yaratıcılığıyla ortaya koyduğu eser arasında bir ilgi olması şart olarak da düşünülmüştür. Esasen, hususiyet kavramını özgün olma, sıradan olmama, sahibine has nitelikler taşıma olarak ifade edebiliriz. Nitekim Yargıtay 7. Ceza Dairesi 1980/2877 E., 1980 3052 K. ve 17.06.1980 tarihli kararında hususiyet kavramını “Bir eserin mevcudiyetinden söz edilebilmesi için sahibinin özelliğini taşıması, yaratıcı bir emek mahsulü olması ve herkes tarafından meydana getirilebilir nitelikte olması şarttır.” Şeklinde açıklamıştır. Eser olma vasfında İkinci unsur olarak, Eserin bir materyal üzerinde şekillenmiş olması kavramına değindiğimizde, fikri çabanın ürünü olan düşüncenin bir şekil altında ortaya konulması, şekillenme olarak ifade edilebilir. Buradan hareketle salt düşünce eser kategorisine dahil olmayıp maalesef eser olarak korunmayacaktır. Örneğin yazarın bir edebiyat eseri ortaya çıkaracağına dair düşüncesi ve bunu dile getirmesi sadece düşünce boyutudur. Bu düşünce boyutunun fikir ve sanat eseri olarak nitelendirilip Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunması mümkün değildir. Fikir ve sanat ürünlerinin eser niteliği kazanabilmeleri için şekillenme unsuruna sahip olup maddi bir boyut kazanmaları gerekmektedir. Bu bakımdan fikirler, belki de genel anlayışın tersine vücuda getirilmeden evvel 5846 sayılı Kanun kapsamında koruma görmemektedir.

ESERİN KANUNUN ARADIĞI ORJİNALLİKTE OLDUĞU VE SAHİBİNİN HUSSİYETİNİ TAŞIDIĞI NASIL TAYİN EDİLMEKTEDİR?

Bu hususta eser türlerine göre çeşitli ayrımlar yapmak gerekli ise de aslında her somut olayda tipik incelemeler yapmak gerektiğini belirtmek gerekiyor. Bu konuda Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2020/8509 E., 2022/3996 K. Ve 24.05.2022 tarihli kararında; ‘’Bir eserdeki “sahibinin hususiyetini yansıtma”, yani orijinallik unsuru, o eser bir başkası tarafından meydana getirilseydi aynı şekilde ve özellikte yapılmayacak olmasında gizlidir. Senaryo eserleri yönünden hususiyeti, aynı ana kurgudan yola çıkılarak roman/senaryo yazan kişinin işlediği olaylar örgüsü, yaratılan karakter ve tiplemeler ile o karakterlere yüklenen aksiyon ve repliklerden yola çıkılarak eserin bütünü itibariyle oluşturduğu genel izlenim ve bıraktığı intibada aramak gerekir.’’
‘’Bir eserin sahibinin hususiyetini yansıtan bir eser olması, o eserin baştan sona bütün noktalarında, her cümlesinde özgün olması anlamına gelmez. Orijinalliğin eserin bütününde olması şart olmayıp, nispi nitelikte orijinallik de yeterlidir.’’

Demek suretiyle hususiyet kavramı hakkında ve hususiyet unsuru ile ilgili açıklamalar yapılmış, eserin bütünsel olarak hususiyet taşıması değil yalnızca genel izleniminin veya tersine bir bölümünün dahi niteliksel olarak ayrılması halini orjinallik için yeterli bulunmuştur. Dolayısıyla bu hususta da her somut olayda ayrı yorum yapılması gerektiği Yargıtayın esasen hakim görüşüdür denilebilir.

ESERİN HENÜZ TASLAK HALİNDEKİ ÇALIŞMALARI DA ESER VASFINA ALINARAK KORUNABİLİR Mİ?

Bir fikir ve sanat ürününün Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında eser olarak nitelendirilip korunması için tamamlanmış olması şart değildir. Ancak bu bahsedilen durumda fikir ve sanat ürününün belirli bir aşamaya gelmesi gerekmektedir. Örneğin, sadece birkaç sayfası yazılmış olan bir edebiyat ürünü eser sayılmayacaktır. Burada ürünün tamamlanmamış eser kategorisine dahil olabilmesi için iki kriter üzerinde durulabilir. Bunlardan ilki düzeltilmiş olup olmamasına bakılmaksızın müsvedde olduğu takdirde, ortada tamamlanmamış bir eserin var kabul edileceğidir. Bu durumda bir eser vardır ancak tamamlanmamıştır. Bir diğer kriter ise taslak veya müsvedde olmasa dahi esere başlanmışsa ilerlenen noktaya kadar ortaya çıkan üründe eser sahibinin hususiyeti mevcut ise tamamlanmamış eser dolayısıyla ‘’eser’’ var olacaktır. Özet olarak müsveddeler, taslaklar, çeşitli sanat denemeleri eserin şekillenmesi anlamını taşımaktadır. Ancak soyut düşünce ve fikir detayı hakkında, Soyut düşünce ve fikirlerin eser olmadığı noktasında Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 1977 E., 1976/5913 K No.lu 01.07.1978 tarihli kararında fikir ve sanat eserinin fikir halinde kaldığı sürece eser niteliği kazanmayacağı ifade edilmiştir.

Dördüncü ve son olarak ifade edilmesi gereken unsur, ürünün bir fikri çabanın ürünü olması unsurudur. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında bir ürünün eser olarak nitelendirebilmesi için fikri çaba ve faaliyetin ürünü olması gerekmektedir. Bu unsurun var olması, eserin mutlaka insan tarafından oluşturulması gerekliliğini ortaya çıkarır. Buradan hareketle doğanın, hayvan ve bitkilerin kendi kendine oluşturduğu ürünlerin eser olarak nitelendirilemeyeceği açıktır. Örneğin doğanın kendi döngüsünde oluşturduğu estetik nitelik taşıyan bir görünüm eser olarak kabul edilmeyecektir. Buradaki en büyük tartışma konusu bir makine veya cihazdan yararlanılarak oluşturulan bir ürünün Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında eser olarak kabul edilip edilmeyeceğidir. Bu konudaki görüşler farklılık arz etse de, makineden, cihazdan veya elektronik aletten yararlanılarak oluşturulan eserin tamamen makine faaliyetiyle kim oluşturursa oluştursun aynı sonucu verecek şekilde oluşturulabilmesi durumunda eser ortaya çıktığının kabulü tartışmalı bir hal almıştır.

Konunun özünden bakacak olursak, Bir fikir ve sanat ürününün Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında eser olarak kabul edilip edilmeyeceğinin değerlendirilmesinde tüm unsurların birlikte var olduğunun kabulü gerekir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre eser niteliğini haiz olup olmadığı noktasında doktrinde tartışma olan bir ürün değerlendirilirken, bu ürünün bir hususiyet ve bir fikri çabanın ürünü olup olmadığı noktalarında somut olayın özelliklerine göre yorumlama yapılması gerekir. Özet olarak bir eser üzerinde, önce tartışma ve fikir ayrılıklarına yer olmayan kriterler değerlendirilmeli, hususiyet ve fikri çabanın ürünü olma gibi subjektif nitelikler barındırabilecek unsurlar hakkında detaylı ve dikkatli bir değerlendirme yapılmalıdır.

YAPAY ZEKA TARAFINDAN TASARLANAN ÜRÜNLER ESER MİDİR?

Fikri çaba unsurunun varlığından söz edilebilmek için kişinin fikri çabasını yansıtması gerekecektir. Bu tartışma günümüzde AI yapay zeka tarafından tasarlanan görsel efektler, çizimler, tasarımlar için sıkça karşımıza çıkmaktadır. Var olan doğal zekânın aksine makineler tarafından görüntülenen zekâ çeşidi olarak karşımıza çıkan Artificial intelligence (a.k.a. AI) diğer deyişle Yapay Zeka, tarafından insan estetik katkısı olmadan tasarlanan grafik tasarımlar için sıkça adından söz ettirse de günümüz teknolojisinin geldiği nokta ve fikri ürünlerin tasarlandığı mecraların gelişmesi 5846 sayılı Kanun ile tanımb ulan eser olma unsurlarının bizce yeniden değerlendirmeye açılmasını konuşmanın zamanının geldiğini göstermekte.
Bir fikir ve soyut düşüncenin eser olarak kabul edilemeyeceği, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamındaki eser kavramının fikri çaba gerektiren, hususiyet taşıyan ve şekillenmiş olma unsurunu taşıyan ürünler için geçerli olacağı sonucu açık ve net ise de sahibinin hususiyeti noktasında yapay şekillenen eserlerin akıbeti için mevzuatta yeni tanımlara artık ihtiyaç bulunmaktadır.